Toplumda baş ağrısı denildiğinde akla gelen ilk tanı genellikle migren olur. Ancak bilimsel veriler, her baş ağrısının migren kaynaklı olmadığını göstermektedir.
2024 yılında Journal of Integrative Neuroscience dergisinde yayımlanan “Headache Disorders: Differentiating Primary and Secondary Etiologies” başlıklı makalede, baş ağrılarının iki temel gruba ayrıldığı vurgulanmaktadır: primer baş ağrıları (migren, gerilim tipi ağrı vb.) ve sekonder baş ağrıları (beyin tümörü, damar tıkanıklığı, kanama veya enfeksiyon gibi altta yatan nedenlere bağlı ağrılar).
Ne Zaman Dikkatli Olmalıyız?
Sekonder baş ağrıları genellikle vücudun bize verdiği bir uyarı sinyalidir.
Aşağıdaki durumlarda baş ağrısı sıradan bir migren olmayabilir:
- Ani başlayan ve çok şiddetli seyreden ağrılar
- Sabahları artan, öne eğilmekle şiddetlenen baş ağrıları
- Bulantı, kusma, görme bozukluğu veya dengesizlik gibi bulguların eşlik etmesi
- Daha önce hiç baş ağrısı olmayan bir kişide ileri yaşta başlayan ağrılar
Bu tür belirtiler, beyinde yer kaplayan bir oluşumun veya damar kaynaklı bir problemin habercisi olabilir.
Bazı hastalarda bu ağrılar, tanı sonrası yapılan beyin tümörü ameliyatı ile tamamen ortadan kalkabilir.
Dalvi ve Sivaswamy (2018), çocukluk çağında görülen baş ağrılarının çoğunun benign (iyi huylu) olmasına rağmen, az bir kısmının hayatı tehdit eden sekonder nedenlere bağlı olabileceğini vurgulamıştır. Makalede, özellikle ani başlangıçlı, sabahları artan, uykudan uyandıran veya nörolojik bulgularla birlikte seyreden baş ağrılarının dikkatle değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Çocuklarda beyin tümörleri, menenjit, ensefalit ve damar anomalileri gibi nedenlerin erken dönemde görüntüleme ile saptanmasının, kalıcı nörolojik hasarı önleyebileceği vurgulanmıştır. Yazarlar, baş ağrısının tek başına hafife alınmaması, klinik şüphe durumunda zaman kaybetmeden nörogörüntüleme yapılması ve gerekirse beyin cerrahisi değerlendirmesi planlanmasının önemine dikkat çekmişti
Doğru Tanı Hayat Kurtarır
Söz konusu bilimsel makale, doğru tanıya ulaşmanın temelinde ayrıntılı hasta öyküsü, nörolojik muayene ve hedefe yönelik görüntüleme yöntemleri olduğunu vurgulamaktadır.
Her baş ağrısında rastgele tetkik yapmak yerine, belirtilere göre yönlendirilmiş MR veya BT incelemeleriyle tanı koymak en doğru yaklaşımdır.
Migren sanılan ama aslında tümör, kanama veya damar hastalığına bağlı baş ağrılarında gecikme, kalıcı nörolojik hasarlara yol açabilir. Oysa erken dönemde tanı konulan olgularda yapılan beyin tümörü ameliyatı hem ağrının kaynağını ortadan kaldırır hem de hastanın yaşam kalitesini belirgin biçimde artırır.
Jamieson ve Hargreaves (2002), baş ağrısı tanısında nörogörüntüleme yöntemlerinin rolünü kapsamlı biçimde değerlendirmiştir. Çalışmada, her baş ağrısında rutin olarak beyin görüntülemesi yapılmasının gerekli olmadığı, ancak “kırmızı bayrak” belirtileri taşıyan hastalarda görüntüleme kararının kritik öneme sahip olduğu vurgulanmıştır. Ani başlangıçlı, progresif seyirli veya nörolojik defisitlerle birlikte seyreden baş ağrılarında BT ve MRG gibi yöntemlerin, sekonder nedenlerin (örneğin beyin tümörü, damar anomalisi veya enfeksiyon) ayırıcı tanısında hayati rol oynadığı belirtilmiştir. Yazarlar, özellikle klinik bulgularla desteklenen hedefe yönelik görüntüleme yaklaşımının, hem gereksiz tetkiklerin önüne geçtiğini hem de potansiyel olarak yaşamı tehdit eden patolojilerin erken saptanmasına olanak sağladığını ifade etmişlerdir.
Unutmayın
- Her baş ağrısı migren değildir.
- Şiddeti artan, farklı karakterde ya da yeni başlayan ağrılar önemsenmelidir.
- Baş ağrısını bastırmak yerine nedenini araştırmak bazen hayat kurtarır.
Bilimsel çalışmalar göstermektedir ki baş ağrılarının nedenini doğru ayırt etmek, hem gereksiz tedavilerin önüne geçer hem de ciddi hastalıkların erken tanısına olanak tanır.
“Baş ağrısı her zaman migren değildir” ifadesi, hem hastalar hem hekimler için unutulmaması gereken en önemli uyarılardan biridir.

 
								
 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					 
					